Sürdürülebilir finans nedir sorusu için basit ve anlaşılır bir tanım arıyorsanız tam olarak sizin için detaylarıyla anlatıyoruz.
Baktığımızda iklim krizi artık “ileride olacak bir şey” değil. Yağmurların mevsim değiştirdiği, enerji faturalarının uçtuğu bu dönemde, şirketler için konu çok net: Sürdürülebilirlik artık PR konusu değil, ayakta kalma meselesi.
En baştan başlarsak, sürdürülebilir finans nedir sorusunu şirketler sormaya başlamıştı. Fakat Avrupa birliğinin sıkı baskıları bunu hızlandırdı.
Özellikle finans ekipleri için sürdürülebilir finans, “uyum baskısına verilen refleks” olmaktan çıktı; riskleri yönetmenin, sermayeye erişmenin ve büyümenin anahtarı haline geldi.
En basit haliyle sürdürülebilir finans nedir sorusunu yanıtlayalım: Para kazanırken aynı zamanda çevreye ve topluma fayda sağlamak.
Bir şirket düşünün; hem kâr edecek hem de örneğin karbon salımını azaltacak. Yani yatırım sadece yatırımcıya değil, dünyaya da kazandıracak.
Mesela:
Rüzgâr enerjisi santrali kurarsınız → Temiz elektrik üretirsiniz (doğa kazanır)
Bu proje için yatırımcıdan fon sağlarsınız (siz kazanırsınız)
Kısacası, parayı doğru işlerde kullanma sanatı.
Normal Finans | Sürdürülebilir Finans |
---|---|
Fabrika kurmak için para toplar | Güneş enerjili fabrika kurmak için para toplar |
Sadece kâra odaklanır | Kâr ederken arıları da korur |
Kredi alır, faiz öder | Yeşil kredi alır, geri ödemeyi çevreci projelerle destekler |
Bir belediye, şehre güneş enerjisi santrali kurmak için tahvil çıkarıyor. Sen 10.000 TL yatırıyorsun, belediye projeyi hayata geçiriyor. Elektrik satışından gelir elde ediyor, sana da faiz ödüyor.
Kazanç? Hem faiz hem de temiz hava.
(Örnek: İzmir Büyükşehir Belediyesi, 2021’de EBRD iş birliğiyle bu modeli kullandı.)
Devlet ya da kurum, öğrenci yurdu, sosyal konut ya da sağlık merkezi için fon topluyor.
5.000 TL yatırıyorsun, proje yapılıyor, hem insanlar faydalanıyor hem de sen faiz alıyorsun.
(Örnek: Dünya Bankası, Türkiye’de deprem sonrası sosyal altyapı için sosyal tahvil ihraç etti.)
Bir şirket, “Karbon salımımı %20 azaltırsam faizini düşürürüm” diye söz veriyor.
20.000 TL yatırıyorsun, hedefe ulaşılırsa faiz indirimiyle sen de kazanıyorsun.
(Örnek: Aksa Akrilik, 2021’de bu modeli Türkiye’de ilk uygulayan şirket oldu.)
Karbon yoğun çalışan bir fabrikanın, temiz enerjiye geçişine destek. Banka diyor ki:
“Kömürü bırak, sana düşük faizli kredi vereyim.”
Fabrika dönüşüyor, emisyon azalıyor, hem işletme hem dünya kazanıyor.
Eskiden “kârım artsın da nasıl olursa olsun” diyen şirketler, artık karbon ayak izini azaltmazsa daha pahalı kredi kullanacağını biliyor. Bu, bir ceza değil; akıllı bir teşvik.
Çünkü temiz enerjiye geçmek ya da atıkları azaltmak artık sadece iyi niyet göstergesi değil, finansal bir zorunluluk.
Sonuç olarak, sürdürülebilir finans “Ne kadar kazandım?” sorusunu “Ne kadar kazandım ve neyi iyileştirdim?”e dönüştürüyor. Ve bu dönüşüm, 2025’te iş yapma biçimlerini kökünden değiştirecek.
Son birkaç yıldır, özellikle 2020 sonrası, Türkiye’de “sürdürülebilir finans” konusu masada daha fazla yer kaplıyor. Eskiden sadece çevre dostu birkaç proje olarak görülen bu alan, artık şirketlerin sermayeye erişim stratejisinin tam ortasında.
Büyük bankalar bu işin lokomotifi. Garanti BBVA, İş Bankası, Yapı Kredi gibi kurumlar, portföylerine yeşil kredi, sosyal kredi, yeşil tahvil gibi ürünleri ekledi. Bunu hem küresel fonlardan daha ucuz kaynak sağlamak hem de uluslararası raporlama standartlarına uyum sağlamak için yapıyorlar.
Bu sırada Borsa İstanbul tarafında da değişim var. Çünkü Sürdürülebilirlik Endeksi ve ESG raporlaması, şirketleri yatırımcı karşısında daha şeffaf olmaya zorluyor. Üstelik Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakatı ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması gibi kuralları, özellikle ihracat yapan Türk şirketleri için “ya uyum sağla ya da pazar kaybet” anlamına geliyor.
Büyükler farkında: Arçelik, Sabancı, Şişecam, Ford Otosan gibi sektör devleri net sıfır hedefleri koymaya, sürdürülebilirlik bağlantılı krediler kullanmaya başladı. Onlar için bu, hem itibar hem de finansman maliyeti açısından akıllıca bir hamle.
KOBİ’ler hâlâ öğreniyor: Küçük ve orta ölçekli işletmelerin çoğu, sürdürülebilir finansı hâlâ “ekstra maliyet” olarak görüyor. Ama işin içine ihracat ya da yabancı yatırımcı girdiğinde, bu bakış açısı hızla değişiyor.
Bu kısımda “Fintek Şirketleri Yeşil Fintek Olmak İçin Ne Yapmalı?” konulu yazımıza da göz atabilirsiniz.
Bilgi eksikliği: Özellikle KOBİ’ler hangi finansman aracının kendilerine uygun olduğunu ve başvuru sürecini bilmiyor.
Kısa vadeli bakış: Hâlâ “önce maliyet” diye düşünülüyor, “uzun vadeli kazanç” kısmı gözden kaçıyor.
Regülasyon yükü: Maalesef ki, AB standartlarına uyum sağlamak zaman ve kaynak istiyor.
Sürdürülebilirlik raporlaması, tüm halka açık şirketler için standart olacak.
Yeşil ve sosyal tahvil ihraç eden Türk şirketlerinin sayısı hızla artacak.
Bankalar, kredi verirken şirketin ESG puanına bakacak. Karbon ayak izi yüksek olan daha yüksek faiz ödeyecek.
Uluslararası fonlardan Türkiye’ye daha çok “yeşil sermaye” akacak.